Suçlular, tacizciler de bir zamanlar çocuktu, 23 Nisan´ı kutlamışlardı!
Ufuk Tarhan’ın sosyal medya, blog, kitap, vb. linkleri:  https://taplink.cc/futuristufuk

23 Nisan onların da bayramıydı!..
 

23 Nisan ne kadar güzel, anlamlı bir gün. Bence en güzel, en gelecekçi bayramımız. Üstelik dünyada tek.  Tabii ki kutlu olsun. Çocuklarımızın, hepimizin içi neşeyle dolsun. 

"Peki o zaman bu iç karartan görseller, başlıklar ne?" dediğinizi duyar gibiyim. Hemen açıklayayım. Özellikle her 23 Nisan'da şunu düşünürüm; "Suçlular, tacizciler, ahlaksızlar da bir zamanlar çocuktu. Onlar da 23 Nisan’ı kutlamışlardı!".  Atamız 23 Nisan'ı onlara da emanet etmişti. Nasıl böyle oldular? Ya şimdi ellerinde bayraklarla, coşku içinde koşan, oynayan, şiir okuyan güzel çocuklarımız büyürken yoldan saparlarsa! Ya ............ Ya...............

Hiç kuşku yok ki çocuk çalıştırmayı, sömürmeyi, taciz etmeyi tartışmasız; ağır insanlık suçlarından biri olarak kabul ediyoruz ... Bu tip fenalıklarda derhal hemfikir oluyor; lanetleyip kınayarak ´´Evet bunlar insanlık suçudur´´ diye, yaftalıyor, geri kalan temiz insanlar olarak hayata devam ediyoruz... 

Peki ya çocukları kullanarak, onlar üzerinden para kazanmayı, psikolojik olarak eziyet etmeyi, erdem maskeleri takarak menfaat elde etmeyi nereye koyuyoruz? 

Hiç bir yere...

Onları eğitiyoruz, geleceğe hazırlıyoruz diye ruhlarına yaptığımız baskılar ve/veya yapmadıklarımız hangi kategoriye giriyor? 

Hiç bir kategoriye...

Sanki tüm bunlara dair hiç sorumluluğumuz yokmuş da o olanlar kendilğinden, bizim tamamen dışımızdaki sebeplerle oluyormuş gibi...  O suçlular içimizden çıkmamış, o insanlar bir zamanlar çocuklarımız değilmişçesine, o çocukların ana-babası-akrabaları-içinde yaşadığı toplum-ülke yokmuş da uzaydan gelmişler gibi...  üç maymuna dönüşüyoruz...


Bence çocuklara yapılanlardan çok sonunun nereye varacağını bile bile, göz göre göre YAPMADIKLARIMIZ; en büyük kötülük, insanlık ayıbımızdır!  Bu yazı farkındalık için. Yeniden düşünmemiz için yazılmış ve tam da 23 Nisan 2010'da yayınlanmıştır... 23 Nisan 2024'te tekrar yayınlanmaktadır... 



Kök neden büyükler!

Eğitim veriyoruz, kutsal bir alan olarak görülen eğitimi kullanarak çocukların ve gençlerin hayatlarını bilinçsizce ve özensiz bir hoyratlıkla karartıp, gencecik yaşta onları yorarak bezdirmemiz; ana-baba olarak aile terbiyesi verdiğimizi söyleyerek onları tüketmemiz, kanaatimce yukarıdakilerden daha ağır bir suçtur. 

Onları sevdiğimizi, koruduğumuzu zannedip aslında zarar verişimiz, koruyamayışımız... İçtenlikle düşünsek, gözetsek; yapmamız gerekenler bunlar mı olurdu? 

Sevsek, koruyabilsek 
ya da kendimiz sevilsek, korunsak bu kadar problemli, sorunlu, suçlu kalabalıklar olurmuyduk? 

O zaman çıkalım bu kısır ve en zaararlı döngüden...  


Gerçeklerle yüzleşelim... Aslında her tür fenalığı yapan, yetişkinlerin alt yapısı. Evlatlarımızın minicikken, çocukken  yaşadıkları, öğrendikleri, deneyimledikleriyle veya onlara veremediklerimizle şekillenmeye başlıyor... 

Yumurta-Tavuk hikayesi... 


O zaman ne diyeceğiz? Çocuk mu suçlu doğuyor, suçlu mu çocuk doğuruyor? 

Çocuklara yaptığımız her tür yanlış ve kötülük; öğretemediğimiz, yapmadığımız her tür iyilik, vermediğimiz sevgi, şefkat; resmen geleceğin katlidir ve kabul edelim bu durum hiç tartışmasız bizim eserimizdir! Mazeretlerimizin hem de davranış bozukluklarımızı haklı gösterecek çok haklı kişisel geçmişlerimizin olması bu gerçeği değiştirmez, değiştirmiyor...

Tüm kötülerin de bir zamanlar çocuk olduklarını hatırlayalım ve kendimizi kandırmayalım. 

El birliği ile yetiştirdiğimiz kötü çocuklar, yeni ve çoğu zaman daha da kötü yeni çocuklar yaratıyorlar... 


Ne ekiyorsak, onları biçiyoruz! 

O zaman ne konuşuyoruz, kimi ne yüzle suçluyoruz? Hangi gerçeklerle 23 Nisan kutluyoruz?

Çoğumuz suçluyuz!  Farkına varalım ve asla "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!" ya da "Ben kendi çocuğumu kurtardım, benden sonrası tufan!"  demeyelim.  Deyince ne oluyor, biliyoruz... Pırıl pırıl bir ülkeyken, toplumken nerelere geldik hep beraber görüyor ve yaşıyoruz...

Bu konulara yeteri kadar kafa patlatmadığımız, kaynak ayırmadığımız, kendimizi ve onları kandırdığımız, samimi - içten çabalamadığımız, böyle arızalı, eksik, mutsuz ve potansiyel suçlu nesiller yetiştirdiğimiz için farkında olmadan suça otomatikman iştirak ediyoruz hatta bizzat yaratıyoruz. 

Mesela, ´´Hepimiz Hırant´ız´´ diye t-shirtler giyiyor, yürüyüşlerde bir anlamda terapi yapıyoruz, ama bir tekimizin bile aklına ´´Hepimiz suçluyuz!´´ "O katil bu toplmdan, o da içimizden çıktı!" yazanını giymek gelmiyor! Çünkü "suç bireyseldir" deyip geçiyor ve suçluları adeta koruma kalkanlarının ardına saklıyoruz. Çünkü gerçeklerden kaçıyor, daima kafamızı saklayacak bir mazeret öbeği buluyoruz!  

Ölen kimin evladı? Öldüren kimin çocuğu? Çalan, ahlaksızlık yapan kim, kimin çocuğu, o da bir zamanlar çocuktu... Bunları düşünmeden direkt, sonuca tutunuyor. Onu da doğru dürüst beceremiyoruz.  En kısa zamanda salıverilmeleri için ne gerekiyorsa yapan adaletsiz sistemden medet umuyoruz. 

O zaman hata nerede, hangi noktada  bu olaylar bu hale geldi? İkisi de çocuk doğan iki insandan biri katil, diğeri maktül haline nasıl dönüşüyor? 


İkisini ayıran tek an ´´tetiğin çekildiği an mıydı?´´ Öncesi, çocuklukları, içimizde büyüyüşleri yok muydu? 
Bunu sorguluyor muyuz?  Neden sorgulamıyoruz? Daha ne kadar??? 



Eğitimle ilgili konulara gösterdiğimiz duyarsızlık ya da duyar kasmak, tepkisizlik ve ilgisizlik; eğitim=okul diye işin içinden sıvıştığımız için kendi çocuklarımızın, hepimizin geleceğini fena halde tehlikeye atıyoruz...


Her eğitim veriyoruz diyene gözü kapalı inanıp, 'Çocuklarımıza eğitim parası kazanyoruz' diyerek görevimizi yapmış sayıyor ve aslında çocuklar üzerinden yapılan ticarete alet oluyoruz. İşini hakkıyla yapan tüm eğitimcileri ve kurumları tenzi, takdir ederim. Ancak, onların gölgesinde saklananları fark etmemiz ve bu duruma son vermemiz gerektiğini hatırlatır, dikkat çekerim.

Çocuğumuzun okuluna, üstüne başına para yetiştirmeye çalışmaktan daha fazla, anlamlı ve akıllı çaba harcamıyor, sahici sevgi vermiyor, kendi gelişimimize ve çocuğumuzun geleceğini şablonlarla yönlendiriyor, gerçek anlamda özen göstermiyoruz.

´´E daha ne yapayımmmm???’´ diyor ve aslında sömürü çemberinin, çocuklar üzerinden yapılan ticaretin kıymetli neferleri, yarar değil, zarar üreten sistemin suç ortağı oluyoruz.

‘´Oxford vardı da gitmedik mi?’´ sözüne benzer cümlelere müthiş sempati duyuyor, ‘´e ne yapalım bizde imkanlar bu kadar!’´ mazeretini alıp, tepe tepe kullanıyoruz.

Eğitim adına ulvi işler yaptığını söyleyen, çok önemli iddialarla ‘´ver şu kadar parayı, ben senin çocuğuna bilmemne diplomasını, okulunu garanti edeyim’´ diyenlere inanıyor, sorgulamıyoruz.

Ana babalar olarak kuru kuruya, amaçsız diploma fetişinin, sertifika ticaretinin, aptallaştırılma ve uyuşturulma sürecinin parçası hatta ve aslında bizzat yaratıcısı oluyoruz. Bu konularda paylaşımlar yaptığımda eğitimcilerden gelen "veli müdahalelerine, barbarlığına, zorbalığına" dair mesajları bir görmelisiniz... Utanırsınız...

Ezbere ve sadece okuldan bilgi almayı, depolamayı, diploma, sertifika koleksiyonculuğunu, gösterişini değil, onu nasıl, ne için kullanacağını öğreten, aileden, okul öncesinden başlayan hakiki ve ömür boyu süren eğitime, bu anlayışa ihtiyacımız var!

Hepimizi sorgulayıcı bir bakış açısını aramaya, yaymaya ve göstermelik değil, gerçek aksiyona davet ediyorum… 

Böyle gelmiş böyle gider zihniyetini rahatsız etmek istiyorum!


Çünkü durumumuz belli. Güneş balçıkla sıvanmıyor ama balçık da güneş diye yutturulamıyor...

Eğitimle ilgili karnemiz, rakamlarımız acımasız hatta feci! Lütfen Her yıl OECD* nin yayınladığı ve sonuncusunun bu linkteki özetini okuyun. 

Eğitimle ilgili karar ve harcamalarınızda, eylemlerinizde daha sorgulayıcı, daha zorlayıcı olun!

Romantik ve nostaljik protesto yürüyüşlerinde havanda su döveceğimize, boş sloganlar atarak, zaman geçirip, kenimizi eğleyeceğimize bunları soralım pankartlarda, satırlarda, sohbetlerde! 

Sadece 'çocuklara, geleceğe önem veriyoruz' demekle, rengarenk ilanlarla, ezbere kutlama mesajlarla, pahalı prodüksiyonlu videolarla, kampanyalarla olmuyor! Bunlar samimi, sahici kokmuyor, içimizi ferahlatmıyor daha da önemlisi dostlar alış verişte görsün gerçeğini örtemiyor!.. Çünkü rakamların ve ortamın dili acımasız. Vaziyet apaçık önümüzde... 

Ey ülkemizin aydın ve paralı kesimi!

Hepimizin katkılarıyla, emeklerimizle oluşan, OECD ülkeleri arasındaki halimiz şöyle;

• Üniversite mezunu işsizi en çok olan ülkeyiz.
• Genelde de gerçek işsizlik, aylak aylak gezen oranı en yüksek milletiz.
• Yıllardır, eğitime ayırdığı bütçe bakımından kronik olarak en son sıraları kimseye kaptırmıyoruz.
• Yıllardır sivil savunmaya, silah satın almasına (yani mühimmata) ayırdığı bütçede hep en ön
   sıralarda koşuyoruz.
• Silah tacirlerinin, teröristlerin en sevdiği ülkelerden biri, yağlı müşterileriyiz. Onlar için çok kıymetli
   bir pazarız.
• Anlama ve anlatma, matematik, fen, bilim konularında eğitimimiz yıllardır en kötüler, hatta kırmızı  
   alarm verenler arasında.
• IMF kapılarında kamp kuran, dışarıdan katkıya bağımlı, daima çok borçlu bir ülkeyiz.
• Onca alternatif enerji kaynağımıza rağmen, petrol ve doğal gaz vbg satanlar için hedef tüketicileriz.
• Vergi ödemede de yolsuzlukta da dizi dizi inci ve birinciyiz.

Bu konular; bunları besleyen zihniyetlere yol vermekle, göstermelik sosyal sorumluluk projeleriyle, ‘şirketimizin, kurumumuzun vizyonunda eğitim çok önemlidir' diyen içi boş, göstermelik söylemlerle düzelmiyor, düzelemez.




Harcdığımız her kuruşu, her çabanızı içi dolu, gerçek eğitime; yaşken eğilen fidanların ahlaklı, adil, dürüst, çalışkan insanlar olarak şekillenmesine adamadığımız sürece asla rahat yüzü görmeyeceğiz. Ne kadına şiddet, ne eşitsizlik ne hoyratlık ne ahlaksızlık, ne yolsuzluk ne ekonomik kriz ne yoksullık sona ermez. 

Kesin bilgi yayalım...


Sevgili anneler, veliler;

• Aldığınız markalar ‘bütçelerinden saçma sapan reklamlara ne kadar para ayrılmış da eğitime,
   okullara, bilime, teknolojiye ne kadar bağış, yatırım yapmış?’ artık bir zahmet bunlara bakın!
• Kaç okul müdürü, yöneticisi ile oturup, ne ihtiyaçları var, daha iyi olanaklar için ne lazım toplantısı
   yaptınız? Onlara zaman ayırın. Gayretli, dürüst eğitmenlere destek olun.
• Eğitmenlerin, en düşük seviyede para alan ve geleceğimizi teslim ettiğimiz insanların sorunlarına,
   gelişimine ne kadar ilgi gösterilmiş, fon ayrılmış?’ karar verirken bunu sorgulayın.
• Herkes çocuk eğitmeye çalışıyor, öğretmenler, hocalar, anneler, babalar alim sanılıyor! Asıl ve
   öncelikle onların eğitime hem de ömür boyu, öğrenmeye ihtiyacı var! Önce kendinize çeki düzen
   verin!


Hepimiz eğitim neferi, müebbet öğrenciler olmalıyız! Silah satıcılarına, u***şt**r*uc* tacirlerine, yolsuzlık bağımlılarına harcanacak paraları yaratan eğitimsiz, akılsız, yoksul kalabalıklar değil… 

Bu yazıları da okuyun;  Gençler geleceksiz hissediyor  |  Üniversite tercihi için önerilerim

Yargı Dizisi 90. Bölüm, soruşturmanın temeline "toplumsal sorumluluğun" oturtulması. 

OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü), 14 Aralık 1960 tarihinde Paris'te imzalanan bir sözleşmeye dayanarak kurulmuştur. Bu örgüt, II. Dünya Savaşı'nın yıkıntıları arasında Avrupa'nın Marshall Planı çerçevesinde yeniden yapılandırılmasını kolaylaştırmak amacıyla 1948 yılında kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün (OEEC) halefidir.  OECD'nin kurucu üyeleri arasında Avusturya, Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, Almanya (o dönemde Batı Almanya), Yunanistan, İzlanda, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, İspanya, İsveç, İsviçre, Türkiye, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri bulunmaktadır. OECD'ye sonradan katılan ülkeler arasında Avustralya (1971), Japonya (1964), Finlandiya (1969), Yeni Zelanda (1973), Meksika (1994), Çek Cumhuriyeti (1995), Macaristan (1996), Polonya (1996), Güney Kore (1996) ve Slovakya (2000) yer almaktadır. OECD'nin üye sayısı şu an itibarıyla 38'dir.  Avrupa Komisyonu da OECD ile sıkı işbirliği içinde çalışmakta ve OECD toplantılarına katılmaktadır ancak Avrupa Komisyonu bir üye olarak sayılmaz.

****************** 

Ufuk Tarhan'ın “Yarının İşini Yarına Bırakma” kitabı için > https://yarininisiniyarinabirakma.com/ Ufuk Tarhan'ın “T-İnsan” kitabı için > https://www.t-insan.com
Bireysel Antrenörlük almak için > Buraya tıklayınız 
Hizmetlerimiz & Eğitim &  Seminerlerimiz
Ufuk Tarhan´ın yazı ve haberlerini buradan takip edebilirsiniz.