21. yüzyıl insanı netlik-güven, adalet, sağlık ve huzur istiyor!
Ufuk Tarhan’ın sosyal medya, blog, kitap, vb. linkleri:  https://linktr.ee/futuristufuk
21. yüzyıl insanı netlik-güven, adalet, sağlık ve huzur istiyor!..
 



Sanayi devrimi ile şekillenen 20. Yüzyılda, insanlığın gelişimini etkileyen esas oyuncular yani batılılar sırasıyla üç ana akımın etkisiyle bugünlerin temellerini şu araçlarla attılar; Faşizm, Komünizm ve Liberalizm.
 
Faşizm, belirli bir ulusa ve ırka sahip insan grubunun-ülkenin diğer ülkeleri, ırkları şiddete başvurarak uluslararası savaşlarla yönetmeye, üzerlerinde tahakküm oluşturmaya çalışmasıydı. Faşistlerin gelecek vizyonu tüm dünyayı savaşarak fethetmekti. Özgürlük sadece dünyayı yönetenlerin hakkıydı.
 
Karşıtı olarak gelişen komünizmde ise mücadele uluslararası ya da toplumlar arası değil, sınıflar arasında idi. Komünistlerin gelecek vizyonu tüm dünyada herkesin eşit olduğu bir sosyalist sistemdi.  Bu eşitliğin bedeli hiç kimsenin özgür olmaması idi.
 
Ancak her ikisi de olmadı, tutunamadı. Egemenler iki dünya savaşı ile faşizmden, soğuk savaş ile de komünizmden vazgeçip Liberalizmi ve kapitalizmi benimsedi.  Artık insanlık uluslar ya da sınıflar arası mücadeleye değil, özgürlükle tiranlık (Tiranlık: Siyasal gücü ele geçiren, onu kötüye kullanan kimseler) arasındaki mücadeleye odaklanmalıydı. Yirminci Yüzyılda insanoğlunun gelecek vizyonu ve yeni dünya düzeni “bireysellik ve özgürlük” üzerine inşa edilmeliydi. O yüzden 20. Yüzyılın tutunduğu dal liberty yani özgürlük kelimesinden türeyen liberalizm, capital’den-sermayeden türeyen kapitalizm ve insan demek olan human’dan türeyen hümanizm oldu. Modern dünyada bireyin özgürlüğü yüceltilmeli, herkes liberalleşmeliydi. Liberallerin gelecek vizyonu, bazı eşitsizliklere sahip farklı insan grupları arasında barışçıl (kapitalist) iş birliğiydi. Bundan böyle sistemde esas olan maksimum özgürlük, maksimum kar, hep daha çok kazançtı. Odakta kapital için ölesiye çalışan bireyler vardı ve ama-fakat-lakin eşitsizlikler bunun kaçınılmaz bedeliydi. 
 
20. Yüzyılda ekonomide, siyasette, bireysel yaşamda en önemli şey özgürlüktü...
 
Her şeyin merkezinde insan duruyordu. İnsanlar istedikleri işi, kariyeri, hayatı, ülkeyi yönetenleri özgürce seçmeli, ekonomik özgürlükleri olmalıydı. Dünya küresel serbest ticareti benimsemeli, çalışan kazanmalı, kazandığını da özgürce harcamalıydı.  Çok çalışan ve kazanan bireyler ve dolayısı ile toplumlar; başta ekonomik özgürlük olmak üzere tüm özgürlükleri hak ederdi. Kazanamayanlar demek ki yeteri kadar gayret göstermemişlerdi. O halde koşullarına katlanmaları daha çok çalışmaları gerekirdi.
 



Tılsımlı değeri birey ve özgürlük olan, eşitsizliği bedel olarak kabul eden liberal-kapitalist-hümanist dünyada doz aşımı özgürlük, bireysellik ve “her şey para ve daha çok kazanmak için” ülküsü adaletsizliği büyüttü. Dünya Midyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmaya başladı. Sonunda anlaşıldı ki liberal kapitalist hümanistler olmanın bedeli her geçen gün büyüyen adaletsizlikti.  
 
Gelinen noktada artık farkındayız; liberalizm; ekonomik sistemi olan kapitalizmin beslediği adaletsizlikten muzdarip insanlığın elinde, patlayan bir bombaya dönüştü.
 
Bilişim, iletişim devrimi ile eşitsizlikler ve adaletsiz uygulamalar gizlenemez oldu. Tüm rezillikler 5-10 senede bir yaşanan krizler, ardı ardına patlayan skandallara, karmaşalarla su yüzüne çıkmaya başladı. İnsanların hayrına-iyiliğine-refahı için denen şeylerin tam aksine sonuçlar yaratması, özgürlük denen şeyin kredi kartı köleliğine dönüşmesi, insanların gözünü açtı. Özellikle gençler “Ters giden bir şeyler var. Ben bunları istemiyorum, bunlara layık değilim. Siz, egemenlere inanmıyorum” demeye başladı.
 
O arada küreselleşme ile batıdan kapitalizmi kısmen kopyalayıp sosyalizmle harmanlayan Çin, üçüncü dünya idealizmi ile kapitalizmi kendince pragmatizm olarak yorumlayan Hindistan gibi ülkeler de zenginleşmeye, gelişmeye başlayınca, üstüne üstlük yerküre de küresel ısınma ile “ey insanoğlu kendine gel, seni yakarım” diye sinyaller vermeye, liberalizm ve onun eseri olan kapitalizm de çatırdamaya başlayınca insanlık 21. Yüzyıla girerken “gelecek vizyonsuz” ve darmadağın ortada kaldı. 
 
İşte 21. Yüzyıla böyle bir belirsizlikle adım atmış durumdayız.
 

Önümüze, yarınlara baktığımızda karşımıza kaleydeskop gibi bir görüntü çıkıyor. İnsanlığın 21. Yüzyıl Gelecek Vizyonunu netleştiremiyor, tutunacağımız dalı göremiyoruz. Ve anlıyoruz ki kendini gereksiz, yetersiz, beceriksiz, yalnız, suçlu hatta kımıl zararlısı gibi gören kımıl zararlısı gibi gören 21. yüzyıl insanının en önemli ihtiyacı netlik-güven, adalet, sağlık ve huzur!

İnsanlık artık ve nihayet uyandı…